Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, tavuklar yumurtlar iken, horozlar öter iken, bir küçük köyde kel kafası yumurta gibi pırıl pırıl Keloğlan yaşarmış. Keloğlan’ın evinin arkasında eski bir kümes varmış; içinde tek bir tavuk, adı Gıdak Hanım. Gıdak Hanım sıradan bir tavuk değilmiş; ara sıra fısıldar, bazen de şarkı söylermiş.
Bir sabah Keloğlan uyanmış, kümese koşmuş. Gıdak Hanım gıdaklamış: “Keloğlan, bugün özel bir yumurta yumurtlayacağım, ama sabırla beklemelisin!” Keloğlan meraklanmış: “Ne yumurtası?” Gıdak Hanım kanat çırpmış: “Altın yumurta! Ama yumurtlamak için üç gün üç gece dans etmem, sen de bana eşlik etmelisin!”
Keloğlan şaşırmış ama kabul etmiş. İlk gün Gıdak Hanım kümesin içinde dönmüş durmuş, Keloğlan da dışarıda zıplamış, şarkı söylemiş. Köylüler pencereden bakıp gülmüş: “Keloğlan tavukla dans ediyor!” İkinci gün Gıdak Hanım yorulmuş, Keloğlan ona su taşımış, taze ot getirmiş. Üçüncü gün hava bozmuş, fırtına çıkmış. Keloğlan kümesin çatısını kapatmış, Gıdak Hanım’ı üşütmemek için battaniye sarmış.
Üçüncü gecenin sabahı, kümes altın ışığıyla dolmuş. Gıdak Hanım yumurtlamış: bir altın yumurta! Parlak, ışıltılı, sıcacık. Keloğlan yumurtayı avuçlamış, sevinçten zıplamış. Ama Gıdak Hanım “Dur!” demiş. “Bu yumurtayı satarsan biter, ama ekersen çoğalır!”
Keloğlan şaşırmış: “Yumurtayı ekmek mi?” Gıdak Hanım başını sallamış: “Bahçene göm, üç gün sulayacaksın, sonra bak!” Keloğlan yumurtayı bahçeye gömmüş, her sabah sulamış. Köylüler “Keloğlan altın yumurtayı toprağa gömdü, deli oldu!” diye fısıldaşmış.
Üçüncü günün sabahı, bahçede minik bir filiz çıkmış. Filiz büyümüş, altın yapraklı bir ağaç olmuş! Dallarında yüzlerce altın yumurta sallanıyormuş. Keloğlan sevinçle bağırmış, Gıdak Hanım kanat çırpmış. Köylüler koşmuş, şaşırmış.
Keloğlan “Bu yumurtalar hepimizin!” demiş. Her aileye bir yumurta vermiş. Ama yumurtalar bitmemiş; ağaç her sabah yeni yumurta veriyormuş. Köy zengin olmuş, evler boyanmış, çocuklar yeni ayakkabılar giymiş. Gıdak Hanım kümesin tepesine çıkmış, gururla ötmiş.
Bir gün zengin bir tüccar gelmiş: “Ağacı bana sat, bütün altınlar senin!” Keloğlan başını sallamış: “Ağaç satılık değil, paylaşmak için var!” Tüccar kızmış, gece gizlice ağacı kesmeye gelmiş. Ama Gıdak Hanım öyle bir gıdaklamış ki, bütün köy uyanmış. Tüccar kaçmış, bir daha dönmemiş.
Keloğlan ile Gıdak Hanım her sabah birlikte dans eder, ağacı sularmış. Köyde bir festival düzenlenmiş: “Altın Yumurta Bayramı!” Herkes yumurta şekerlemeleri yer, dans eder, şarkı söylermiş. Keloğlan “Sabırla beklemek, paylaşmak ve dostlukla korumak en büyük altındır!” dermiş.
Gıdak Hanım ise hâlâ kümesinde yaşar, ara sıra fısıldarmış: “Bir yumurta yeter, ama yürek dolu olmalı!” Keloğlan da kel kafasını kaşıyıp gülermiş. Ve onlar hâlâ dans eder, hâlâ paylaşır, hâlâ köyü altın ışığıyla doldururmuş.

