Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, küçük ve şirin bir kasabada derme çatma bir kulübede Keloğlan ve annesi birlikte mutlu mesut yaşarmış. Annesi oğlunu çok severmiş. “Kel oğlum, keleş oğlum, canımın içi oğlum! Büyü de anana bak, anan yaşlanıyor a oğlum!” dermiş her gün.

Bir gün annesi komşuya gitmek için evden ayrılırken Keloğlan’ı sıkı sıkı tembihlemiş: “Sakın ha oğlum, evden dışarı çıkma! O kırmızı taşla oynama, yel alırsa seni, orada ‘Anam!’ diye ağlama!” Keloğlan da “Sen merak etme anam, canım anam, buradan ayrılmam!” diye cevap vermiş ve annesinin arkasından el sallamış.
Masal bu ya, annesi daha kapıdan çıkmaz, bir kuş Keloğlan’ın odasının camına konmuş ve konuşmuş: “Kırmızı taşa bak, hemen kalk yerinden, prensesi bul, çabuk oradan uzaklaş!” Keloğlan şaşırmış, kuşu yakalamaya kalkmış ama kuş hızla uçup gitmiş. Keloğlan üzülmüş, “Vay benim kel başım, keleş başım! Can kuşum, can kuşum!” diye ağlamaya başlamış. Neden ağladığını bile anlamamış, ama içinden bir ses onu dürtüklemiş, merakı dayanılmaz olmuş.
En sonunda dayanamamış, evden fırlamış. Saatlerce yürümüş, yürümüş… Bir bakmış, kaybolmuş. Etraf bambaşka bir yer gibi; her yer kırmızı taş dolu! Taşları tutmaya çalışmış, ama taşlar elinden kaçıyormuş. Kovalar kovalamış, taşlar onu karanlık, zifiri bir mağaraya sürüklemiş. Korkudan titreyen Keloğlan, “Anam!” diye bağırmış.
Tam o sırada o minik kuş tekrar belirmiş, kanadını uzatmış. Keloğlan tutmuş, ama kuş eline parlak bir kırmızı taş bırakıp uçup gitmiş. Taşın ışığı mağarayı aydınlatmış. Keloğlan yolunu bulmuş, bir sarayın kapısına varmış. Kapıda nöbet tutan askerler onu içeri almamış. Kuş yine konmuş yakına: “Taşı fırlat bana!” demiş.
Keloğlan öfkelenmiş, “Sen benim başıma ne işler açtın!” diye taşı kuşa fırlatmış. Taş kuşun kafasına çarpmış çarpmaz, etrafa kırmızı taşlar yağmaya başlamış! Kuş birden büyü bozulup güzeller güzeli bir prenses olmuş. Meğer prenses, kötü bir büyücü tarafından kuşa çevrilmiş, kırmızı taşla lanetlenmiş. Keloğlan büyüyü bozmuş, prenses kurtulmuş!
Prenses Keloğlan’a sarılmış: “Beni kurtardın, seninle evleneceğim!” Keloğlan’la prenses kırk gün kırk gece düğün yapmış, şölenler düzenlemiş. Sonra Keloğlan prensesi alıp köyüne dönmüş. Annesi sevinçten gözyaşı dökmüş. Köylüler Keloğlan’ı kahraman ilan etmiş.
Ve masal burada biter. Gökten üç elma düştü: Biri anlatana, biri dinleyene, biri de Keloğlan’a!
Göre göre, masallar bitmez; merak ve iyilik her zaman zafer getirir.

