Bir sabah Gümüş Ormanı sessizliğe bürünmüş. Kuşlar susmuş, yapraklar bile hışırdamıyormuş. Pofuduk endişeyle Zuzu’ya koşmuş. “Ne oluyor?” diye sormuş.
Zuzu fısıldamış: “Ormanın kalbi olan Işık Taşı sönüyor. Eğer ışık tamamen biterse, orman yok olur.”
Pofuduk hemen arkadaşlarını toplamış: Tili, CikCik, Tütü ve Luna. Hep birlikte ormanın en derin yerine, eski bir mağaraya gitmişler. Mağaranın ortasında griye dönmüş bir taş duruyormuş — Ormanın Kalbi.
Tili yaklaşmış: “Taşı yeniden yakmak için herkesin kalbinden bir parça ışık gerek,” demiş.
Pofuduk gözlerini kapamış, dostlarını düşünmüş. Beraber geçirdikleri günleri, paylaşılan kahkahaları, yardımlaşmayı… Kalbi sıcacık olmuş. Gözlerini açtığında, pençesinden altın bir ışık çıkmış.
Diğer hayvanlar da aynı şekilde ışık saçmış. Işıklar birleşip taşı sarmış. Derin bir uğultu duyulmuş, sonra tüm orman parlamış. Çiçekler açmış, kuşlar ötmeye başlamış.
Pofuduk sevinçle gülümsemiş. “Orman, dostluğumuzla yeniden doğdu!”
O günden sonra Gümüş Ormanı hiç solmamış. Her yıl baharın ilk günü, hayvanlar “Dostluk Günü” kutlamış. Pofuduk artık sadece küçük bir ayı değilmiş; ormanın kalbini kurtaran cesur kahraman olarak anılıyormuş.
Ve geceleri gökyüzündeki o parlak yıldız hâlâ onunlaymış — çünkü gerçek ışık, paylaşılan sevgiden doğarmış.

